punov

Şirk ve tehlikeli sözler

Şirk ve tehlikeli sözler

Gıybet eden hangi kimse, gıybet ederken üzülür? Hâlbuki günahı üzülmeden işlemek küfürdür. Küfür alameti olan söz ve işleriyapan, hükmen kâfir olur. Sorulduğunda,gıybetin haram olduğuna inanıyorsa ona kâfir denmez. Hâlbuki küfür bulaşıklarını işleyenlerin, kâfirler gibi sonsuzcehennemde kalmayacağını âlimlerimiz bildirmiştir. Haramahelal demek, haramı beğenmek, iyi demek, güzel demek küfürdür.Yoksa güzelegüzel demek, şarkıcı kadına güzel demek, sesine güzel demek küfür olmaz. Zinaetmek hoşuma gidiyor demek küfür olmaz. Zinayı beğenmek, günah olmadığınısöylemek, helal demek, iyi demek küfür olur. Haram olduğunu bilerek işlemek,hoşuma gidiyor, çok tatlı oluyor demek küfür olmaz. Burada incelik, haramıbeğenmek ayrı, hoşumuza gitmesi, tatlı gelmesi ayrıdır.

  • Yağmuru bize ihsan eden, Allahüteâlâ değil midir?
  • Hırsızlık yapılarakalınan bir şeyi yerken besmele çekmek küfür olmaz.

Bu durum hemen her toplum için geçerli bir olgudur. Âyet ve hadislerde değişik vesilelerle “kardeşler topluluğu” olarak nitelendirilen İslâm toplumunda, elbette ilişkilerin çok sıcak ve kardeşçe olması beklenir. İslam ahlakını gereği gibi yaşamayan kimselerde ortaya çıkan belirgin bir diğer özellik ise ses tonlarıdır. Kendilerini haklı göstermek, karşı tarafı yıldırmak, ikna etmek veya susturup üste çıkmak için bağırarak konuşmaktan çekinmezler. Asla aşırılığa, hakarete, saygısızlığa neden olacak bir tavır, hal, söz ve harekette bulunmazlar. Hak ve hakikati ifade ederken, Allah hakkını ve kul hakkını rencide etmeyecek söz, tavır ve hareketlerle cevap verirler. Hikmetsiz konuşma, kişilerin büyüklenme hissiyle ve karşı taraftan akılca ve bilgice daha üstün olduklarını ispatlama amacıyla kullandıkları üsluplardır.

Eğer kendimize hâkim olamamış isek, bu defa bir fazlasıyla değil -çünkü bu zulme girer- aynıyla iade etmekten öteye geçmemeli. Değil bir Müslümana lanet etmek, bir müşrike bile Peygamber Efendimiz (asm) ciddi bir sebep yokken lanet etmemiş, sövmemiştir. “Size yardım eden Ensar’ın o büyük yardımlarına, sizin teşekkür ve dualarınızdan hasıl olan sevap yetecektir. Diğer hayırlı işlerinizin, ibadetlerinizin sevabı size kalacaktır.” “Kim bir ihsana mazhar olursa, bulduğu takdirde karşılığını hemen versin, bulamazsa, verene senâda bulunsun. Zira onu övmekle, teşekkürünü yerine getirmiş olur. Ketmeden (karşılık vermeyen) nankörlük etmiş olur.” dedi. “İnsanda on (fıtrî) ahlâk vardır, bunlardan dokuzu iyidir, birisi kötü. Bu kötü (serbest kalırsa) diğerlerini de bozar…” demiştir. “Hayır bir alışkanlıktır.”,”Çocuklarınıza ikrâm edin, terbiyelerini güzel yapın.” Günahı açıktan işleyenin gıybetini yapmak caiz mi? Selâm getiren birinden selâmı almak, mektupta yazılı selâma ya mektupla ya da o anda sözle karşılık vermek gerekir.

Günah olmayan bir yalan için küfür demek çok yanlışolur. (Kaderimkötü imiş, yazıklar olsun bu kötü kaderime) demek küfür olmaz, çünkügünahlarımız yüzünden kaderimiz kötü olmuştur. Yani kaderimizin kötü olmasınakendimiz sebep olduk. Kader, kendi arzumuzla yapacağımız iyi veya kötü işlerinkaderimiz olarak belirlenmesidir. Günahlarımızın durumuna göre, bu kötü deolabilir, iyi de olabilir. Bu manada, (Kaderim utansın, kaderim kötüymüş) demekküfür olmaz.

İslâm toplumlarında ibadetler, ahlâk ve hukuk da dahil ferdin amelî hayatını bütünüyle kuşatan ve onu dinin akîde sistemiyle de irtibatlandıran bir fıkıh ilminin doğması söz konusu anlayışın ürünüdür\. Her yatırımınıza ek bonuslar ve cashback fırsatlarından yararlanın. PinUpbet güncel adres!5@PinUpbethttps://PinUpcasino-tr.com/;PinUpbet\. İslâm’ın yayılışında değişik faktörler rol oynamakla birlikte onun kalıcı ve yerli hale gelmesinde etkili olan en önemli unsur şüphesiz mesajının muhataplarında gerçekleştirdiği değişimdir. Kendine has bir inanç ve değerler sistemi, dünya ve âhiret görüşü ile yeni bir insan tipi ve kimlik oluşturan dinin cazibesi daima sürekliliğini korumuştur. Bu durum, şartların değiştiği zamanlarda bile toplu irtidadların bulunmadığı veya İslâm’ın bir defa girdiği topraklardan (Batı ve Doğu Avrupa örneklerinde olduğu gibi) ancak güç kullanılarak çıkarılabildiği gibi gerçeklerden de anlaşılmaktadır. Batılı araştırmacıların İslâm’ın yayılışıyla ilgili olarak daha çok birtakım ekonomik ve sosyal faktörlere vurgu yapmaları, belirli ölçüde tarihî gerçekliğe tekabül etse bile bu İslâm’ın din olma keyfiyetini göz önüne almayan bir yaklaşımdır. Halbuki farklı mekân, zaman ve şartlarda gerçekleşen İslâmlaşma sürecinde bizzat İslâm’ın din olarak mahiyetinin metafizik bir olgu sayılarak dikkate alınmaması, ihtidâların dinî ve ruhî bir değişim ve dönüşüme yol açmadığı gibi sonuçlara da götürür. Bu inanca bağlananların kazandığı metafizik şuur ve bilinçlenmenin sağladığı güven duygusunun insanın iç dünyasında oluşturduğu huzur ve sükûn hayata daha yüksek anlamlar yükleyerek bütün devirlerde cazibesini korumuştur. Bu husus aynı zamanda, ihtidânın günümüzde de Afrika’dan modern Batı’ya kadar birçok toplumda bütün canlılığı ile yaşanmakta olmasını açıklamaktadır (ayrıca bk. İHTİDÂ). Dinî öğretiye göre siyaset temelde adalete dayanmalı, siyasî görev ve yetkiler de ehliyet ve liyakat esasına göre dağıtılmalıdır. Dürüstlük ve sevgi siyaset mesleğini yürütenlerde aranan temel niteliklerdendir.

Burası âyetin mefhûm-i muhâlifine aittir. Bilindiği gibi, her peygamber (a.s.) kendi ümmetine güzel ahlâk dersi vermiş, onları Allah’ın râzı olacağı ahlâk modeline göre yetiştirmeye çalışmıştı. Peygamberimiz (asm.) ise, bu güzel ahlâkı tamamlamak için gönderildi. Yâni, Âdem aleyhisselam ile başlayan bir dersin, en mükemmel tarzını göstermek, en ileri seviyesini vermek için vazifelendirildi. Zira en büyük ilâhi ferman Ona (a.s.m.) nazil olmuştu. Dış güzelliğe özenmekte hemen herkes müşterek. Bunun ölçüsü de insandan insana pek fazla farklılık göstermiyor. Aynanın karşısına geçildiğinde, yüzün herhangi bir yerinde bir is, bir karartı varsa bunun güzelliği bozduğunu herkes biliyor. Ruh güzelliğinde, ruhu güzelleştirmede ise, bu hassasiyeti, bu görüş birliğini göremiyoruz. Öyle ise, güzel ahlâk yahut kötü ahlak derken neyi kastediyoruz? Bu soru ile beraber karşımıza insan ruhunun en belirgin bir özelliği olan “cüz’î irade” çıkıyor.